“YAYINCILIKTA İSTANBUL VİZYONU SEMPOZYUMU”
10-12 KASIM 2010, İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ BEYAZIT KAMPUSÜ
BASIN YAYIN BİRLİĞİ TARAFINDAN 10-12 KASIM 2010 TARİHİNDE İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ BEYAZIT KAMPUSÜNDE DÜZENLENEN “YAYINCILIKTA İSTANBUL VİZYONU SEMPOZYUMU” YAYINCILIĞIN ELYAZMASINDAN E-KİTABA UZANAN SERÜVENİNİ AKADEMİYENLER VE SEKTÖR TEMSİLCİLERİYLE ELE ALINMIŞTIR. SEMPOZYUMDA SUNULAN BİLDİRİLER DAHA SONRA BİR KİTAP HALİNE GETİRİLEREK ARŞİVLENMİŞ VE İLGİLİLERİN DİKKATİNE SUNULMUŞTUR. BU SEMPOZYUMDA YAYINLANAN BİLDİRİLERDEN EBUBEKİR ERDEM’E AİT OLANI, SEMPOZYUMDA ELE ALINAN SERÜVENİ ÖZETLEMESİ AÇISINDAN ÜYELERİMİZLE PAYLAŞIYORUZ:
“EL YAZMASINDAN E-KİTAPA; YAYINCILIĞIN SERÜVENİ”
(EBUBEKİR ERDEM’İN BİLDİRİSİ)
GİRİŞ
Konumuz kitaptır. Kitap bizi 5 bin yıl öncesinin Mısır papirüsüne, Mezopotamya’daki alçıdan yapılmış tabletlere, Çin’deki hak edilmiş emirnamelere, Türkistan’daki ilk kâğıt denemelerine götürür. İnsanlığın ortaya koyduğu medeniyetin temelinde kitap vardır. İnsanlar, ürettikleri bilgilerini, düşünce, tecrübe ve duygularını kitaplarla tespit ederler ve yeni gelenlere aktarırlar.
Kitapla ilgili; yazar, yayıncı, matbaacı, ciltçi, dağıtımcı, kitapçı ve okullar vardır. Kitapla ilgili beşerî unsurların tamamına biz YAYIN DÜNYASI diyoruz. İlahî vahiyle Hz. Âdem’e öğretilen gerçek dil, sesin manaya denk düştüğü dildir. Yazıdan evvel sözün olduğu dönemde, büyük destanlar ve peygamberî edebiyat tarihinden söz edilir.
İnsan öğrendiklerini muhafaza etmek için yazıyı öğrendi. İlk dönemden bugüne bağlantı, yazının bulunmasıyla kurulmuştur. Kitap, muhteva ve üzerinde yazılan fiziki kısımdan oluşmaktadır. Kitap bugünkü yapısına tarih içinde uzun bir gelişim süreci sonunda ulaşabilmiştir.
Baskı işleri MÖ 5000 yıllarında düz ve silindir şeklindeki damgaların yumuşak bir madde üzerine baskısı şeklindedir. Kâğıt ilk olarak MÖ 1900 yıllarında Doğu Türkistan’da kullanılmaya başlanmıştır.
Mezopotamya (Sümerler, Akadlar vb.) yazıyı bulduktan sonra nesir, nazım türündeki edebî eserleri balçık tabletlere yazarak bilginin ve kültürün aktarılmasına öncülük etti. Böylece dünyaya ilk kütüphaneyi de armağan ettiler. MS 5000 yıllarında ilk blok baskı, tahtaya oyulmuş resim ve şekillerle yapıldı. Birçok araştırmacı İLK KİTAP olarak GILGAMIŞ DESTANI’nın yazıldığı tabletleri kabul ederler. Kitap tabii seyri içinde kil, kiremit, tuğla, tahta, deri, papirüs ve parşömen olarak gelişim göstermiş fakat kitabın esas formunu bulması kâğıdın bulunması ile mümkün olmuştur. Matbaanın 1423 yılında Gutenberg tarafından bulunmasına kadar ise uzun bir yazma devri yaşanmıştır.
YAZMA KİTAP DEVRİ
Kuran-ı Kerim’de Kalem suresinde “Nun, kalem ve ehli kalemin satıra dizdikleri ve dizecekleri hakkı için” ayeti ile Allan’ın emri vardır. Allah ilk ayeti “oku” emri ile okumanın farz olduğunu bildirmiştir. Hz. Muhammed’in “Bilginlerin harcadığı mürekkeple şehitlerin kanları tartıldı. Mürekkep ağır geldi.” hadisi ile ilmin vazgeçilmezliği vurgulanmıştır.
Hz. Muhammed kendisine gelen vahiyleri vahiy kâtiplerine yazdırıyordu. Böylece yazmalar başlamış oldu. Daha sonraki yıllarda gelişen İslami ilimler ve İslam sanatları yazma eserlerin başlamasına ve gelişmesine vesile oldu. İslam şehirlerinde (Bağdat, Şam, Kahire, İskenderiye, Endülüs, Konya, Amasya, Bursa ve İstanbul gibi birçok şehirde) içinde binlerce el yazması bulunan kütüphaneler kuruldu. Öyle ki Moğolların Bağdat’ı işgalinde, Dicle nehrine atılan kitaplardan dolayı Dicle’nin günlerce siyah aktığı rivayet edilir.
İlk dönemlerde genellikle dini kitaplar yazılırdı. Osmanlılarda ise konular çeşitlendi. Yazma kitap ticareti Edirne, Bursa camisi külliyelerinde başladı. Daha sonra İstanbul Fatih Camisi’nde başlayan yazıcılık diğer camilere ve başka şehirlere yayıldı. Yazma kitap ticaretini İstanbul Kapalı Çarşı’da sahaflar yapmaktaydı. Çarşıda kesin kuralları olan loncalar vardı. İstanbul merkezli yazma kitaplar bütün İslam ülkelerine yayılırken İstanbul için büyük bir gelir teşkil ediyordu.
Matbaanın kurulduğu 1729’da İstanbul’da 15 bin dolayında hattat vardı. Osmanlı coğrafyasının bütününde ise 90 bin civarında hattat olduğu tahmin ediliyordu.
MATBAANIN KURULUŞU
Türkler tarafından ilk matbaa 1728 yılında kurulmuştur. Matbaanın kuruluşunun bu kadar gecikmesinin önemli sebepleri vardır. İlki hattatların, kitapla uğraşan sahafların ve kitaplarla ilgili diğer sanat erbabının (Hattat, Ebruzen, Müzehhip vb.) büyük bir yekûn teşkil etmesi ve işsiz kalacakları endişesidir. Hat, tezhip, cilt, ebru, minyatürlerle dolu olan Osmanlı yazmaları birer sanat eseriydiler.
Osmanlı toplumunda devlet ricali, ulema sınıfı gibi tahsilli insanların, zenginlerin ve paşaların yazma eser edinme alışkanlıkları vardı. Zenginler vakıf ve kütüphaneler kurar, konaklarında hattat bulundururlardı. Vakıf kütüphaneleri kurmak Allah indinde makbul sayılan bir şeydi. O dönemde kitap sahibi olmak bir ayrıcalıktı. Dikkat edilmesi gereken diğer bir hususta matbaanın Avrupa’da kurulduğu dönemde Fatih gibi, Kanuni gibi ileri görüşlü ilim ve fenne önem veren sultanlar vardı.
Ulemanın, Kuran ve dini eserlerin matbaada basımını hoş karşılamamalarının da matbaanın kurulmasının gecikmesine etkisi olmuştur.
Matbaanın kuruluşunda Avrupa’da da benzer karşı çıkışlar olmuş, Fransa’da müstensihler (kopyacılar) Paris parlamentosuna matbaacıları şikâyet etmişler. Sihirbaz olduklarını ileri sürmüşler; parlamento matbaacıları hapse attırmış. Basılan kitaplarını toplatmış. Kral XI Louis bu durumu öğrenince matbaacıları hapisten çıkarmış, kitaplarını geri vermiştir. İngiltere’de 1476’da William Coxtan ilk bastığı eserle rahipler tarafından dinsizlikle suçlanmıştır. İtalya’da devletin başında bulunanlar ve kilise basını köreltmeye çalışmışlardır.
Matbaada basılan ilk kitaplar, lügatlar, coğrafya ve tarih kitapları idi. Yavaş gelişen yayıncılık 1839’da Tanzimat ile hızlandı. 1876’da İkinci Meşrutiyet’ten sonra gelişerek büyüdü.
Sahaflar 1840’tan itibaren kitap bastırmaya başladılar. Çoğunlukla dini eserler basılıyordu. Bu kitaplar Osmanlı’nın başka bölgelerine ve diğer İslam ülkelerine gönderiliyordu. İstanbul, bu kitaplardan büyük gelir elde ediyordu. Devlet kitaptan gümrük resmini kaldırarak kitaba bir teşvik uygulamış oldu. Bu dönemde,
1865’te Maarif Nezareti’ne bağlı Telif ve Tercüme Cemiyeti kuruldu.
1870’de okul kitapları için Telif ve Tercüme Nizamnamesi hazırlandı.
1890’da Mizancı Murat Bey “Abdülhamit II Çağı Eserleri” adlı 15 yılı kapsayan 4000 adet Türkçe kitabın bulunduğu bir katalog yayınladı.
İlk dönem kitapçılarında Ermeni ve İran asıllılar çoğunlukta idiler. Ermeniler bilimsel kitap ve edebî kitaplar, İran asıllılar ise halk kitapları pazarına hâkimdiler. Türkiye’de ilk ayrıntılı katalog Arakel Efendi tarafından yayınlandı.
YAYINCILIĞIN GELİŞMESİNDE ÜÇ İSİM
Bu noktada Türkiye’de Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’eyayıncılık ve matbaacılığın gelişmesinde büyük emeği olan üç isimden muhakkak bahsedilmelidir.
1. Ahmet Mithat Efendi (1844-1912)
2. Ebuziya Tevfik Bey (1849-1913)
3. Ahmet İhsan Tokgöz (1868-1947)
1. Ahmet Mithat Efendi
Yayıncılığın bütün tür ve konularında tercüme ve telif 200 kadar eser vermiştir. O dönemin birçok yazarı gibi Ahmet Mithat da gazetecilik, dergicilik, matbaacılık ve yayıncılığı bir arada götürmüştür. Evinin altında kurduğu matbaada kendi yazıyor kendi basıyordu. Tütüncüler, sucular ve aktarlara kendisi dağıtıyordu. Zira İstanbul’da bu tür eserleri satan kitapçı dükkânı yoktu. Ahmet Mithat yazdığı kitaplarla geniş halk kitlelerine kitabı sevdirmiş okuma alışkanlığı kazandırmıştır.
2. Ebuziya Tevfik Bey
Ebuziya Tevfik Bey yayıncı, matbaacı, gazeteci, yazar ve çevirmenlik yapmış; biyografi, ansiklopedi, sözlük, dil bilgisi, folklor gibi konularla da ilgilenmiştir. Genç yaşında memur olmuş, şura-yı devlette iken ayrılıp “İbret” gazetesinde yazmaya başlamış.
1879’da Salname-i Ebuziya’yı yayınladı ve el konuldu.
1881’de Matbaa-yı Ebuziya’yı kurdu.
Dizi kitaplar yayınını başlattı.
Kitaplarda ilk defa iç kapak uygulamasını başlattı.
Renkli kitap kapağı bastı.
İlk kez resimli sözlük yayımladı.
Dış Türklere takvim bastı.
Ebuziya Tevfik’e matbaacılıkta gösterdiği başarıdan dolayı Fransa’dan “liyakat madalyası” verildi.
3. Ahmet İhsan Bey
Servet-i Fünun kurucusu. 1980’lerde “Jules Verne” romanlarını basmaya başladı. İlk resimli yayını Servet-i Fünun’da başlattı. Daha sonra resimli kitaplar bastı. Avrupa seyahati dönüşünde klişe tekniği uygulayarak resimli yayıncılığı daha da geliştirdi. 1896’da Servet-i Fünun etrafında oluşturulan “Edebiyat-ı Cedide” yazarlarının eserlerini de resim kullanarak yayınladı. 1906 yılında ilk renkli resmini yayınladı.
Ahmet İhsan Bey de yayıncılık, matbaacılık ve dergiciliği bir arada götürmüştür.
İKİNCİ MEŞRUYET’TE YAYIN DÜNYASI
Bu dönemde,
1909’da Matbuat Kanunu,
1910’da Hakk-ı Telif Kanunu çıkarıldı.
1913 ve 1915’te ilk sanayi istatistikleri yapıldı.
İkinci Meşrutiyet’ten (1908) sonra Bâbıâli’de birçoğu yayıncılık da yapan kitapçılar çoğaldı.
Yayıncılığın geliştiği 1908–1912 yıllarında edebî, tarihî, ilmî ve fennî yayınlar çokça basıldı. Bu yıllarda kitap okuyan insan sayısında önemli artışlar oldu. İmparatorluğun İtalya, Balkan ve 1. Dünya Savaşlarına girmesi bu gelişmeyi önemli ölçüde durdurdu. Birinci Dünya Savaşı’nda başlayan bu durgunluk Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar sürdü. Matbaanın kuruluşundan Cumhuriyet’e kadar tespit edilebilen basma kitap adetleri şu şekildedir:
1729–1800 arasında 80 adet kitap
1803–1835 arasında 391 adet kitap
1839–1875 arasında 2464 adet kitap
146 yılda basılan kitap sayısı 2935 adet olarak bilinmektedir.
1875–1923 arasında 27.000 adet kitap basılır.
1729’dan Cumhuriyet’e kadar toplamda 30.000 adet kitabın basıldığı düşünülmektedir. Bu dönemde kurulan birçok yayınevi, Cumhuriyet’in kuruluşundan 1960’lara hatta günümüze kadar ulaşmıştır:
Şark (Hüseyin Tutya), Gayret (Karabet), İnkılâp (Karabet), Muallim Halit (A. Halit Yaşaroğlu), Cihan (Mihran), Hilmi Kitabevi (İ. Hilmi Çığıraçan), Maarif (H. Mehmet Kasım), Kanaat (İlyas Bayer), Suhulet (Semih Lütfi), İçtihat (Ahmet Cevdet), Asar-ı İlmiye (Eşref Edip)…
CUMHURİYET DÖNEMİ
Cumhuriyet’in ilanı ile canlanan yayıncılık sektöründe 1928 Harf Devrimi’ne kadar 5000 civarında kitap basıldığı tahmin edilmektedir. 1928 Harf Devrimi’nden sonra devlet, kültür faaliyetlerinin ve kitabın gelişmesine ön ayak oldu.
1932’de Türk Tarih kongresi toplandı.
1932’de Türk Dil Kurumu kuruldu.
1934’de Derleme Kanunu kabul edildi.
1939’da Birinci Türk Neşriyat kongresi yapıldı.
Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren ilk 50 yılın kitap sayılarını verecek olursak;
1923–1928 5.000 adet
1928–1963 94.731 adet
1963–1972 53.443 adet
1963–1973 74.389 adet
Toplamda 160.672 adet olarak bilinmektedir.
1 Kasım 1928’de Harf Devrimi’ni takip eden yıllar, yayıncılığın birçok bakımdan sıkıntılı olduğu yıllardır. Bu dönemin meseleleri 1939 Neşriyat Kongresi’ne kadar devam etmiştir. Yayıncılığın bundan sonraki gelişimi yayın kongreleri çerçevesinde verilmeye çalışılacaktır.
1. BİRİNCİ NEŞRİYAT KONGRESİ (1–5 MAYIS 1939)
Kongre, Ankara’da Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından toplanmıştır. Kongreye 186 delege katılmıştır. Delegeler arasında 73 fikir adamı, 27 bilim adamı, 15 kitapçı, 4 öğretmen, 3 basımevi vardır.
H. Ali Yücel kongrenin amacını “Memleketin her yerinde basım ve yayın işlerinin bütün alakalılarca ciddi suretle gözden geçirilmesi ve ana prensiplerinin devletçe ve fertçe takip edilecek usullerin tespit olunması düşünülerek toplanmıştır.” cümleleriyle özetlemektedir.
Kongre şu encümenlerden oluşmaktadır:
1. Basın yayın ve satış işleri encümeni
2. Dilekler encümeni
3. Edebî mülkiyet encümeni
4. Gençlik ve çocuk edebiyatı encümeni
5. Mükâfat yardım ve propaganda işleri encümeni
6. Neşriyat programı encümeni
7. Tercüme işleri encümeni
Bu kongre ile Türk yayıncılığı yeni bir ivme kazanmış, devlet eliyle getirilen hareketlilik yanında özel yayınevlerinde de canlılık gözlenmiştir. Ancak 1939–1945 yıllarında hercümerc olan dünyanın etkileri Türkiye’de de görülmüş ve bu durum yayıncılığı da önemli ölçüde etkilemiştir.
Bu dönemde yıllık yayınlanan kitap adedinde düşüş olmuş. Bu durum 1950’ye kadar devam etmiştir.
Birinci Neşriyat Kongresi’nin en önemli sonuçlarından birisi, 1941 yılında Millî Eğitim Bakanlığının başlattığı Dünya Edebiyatı’ndan Tercümeler (klasikler) Dizisi olmuştur. Bu dizi 1950 yılında 745, 1966 yılında 1247 cilde ulaşmıştır.
1950–1960 yılları arasında yayınlanan kitap adedi istikrarlı bir şekilde artmış, 1950’de 2197 olan basılı kitap sayısı 1960’da 4195 adede yükselmiştir. Bu sayı 1965 yılında 5442, 1970 yılında 5854 adede ulaşmıştır.
II. beş yıllık planda öngörülen 1000 Temel Eser Dizisi 1969 yılında yayınlanmaya başlamış ancak değişik hükûmetlerin farklı bakış açıları ile değerlendirilen dizi tamamlanamamıştır.
12 Mart 1972 Askeri Müdahalesi yayıncığa önemli bir darbe vurmuş; gazeteler, dergiler kapanmış; kitaplar toplanmış; kitap sahipleri kitaplarının bir kısmını saklama gereği duymuş, pek çok kitap yok olmuştur. Yayıncılık bir süre durgunluğa girmiştir.
UNESCO’nun 1972 yılını Kitap Yılı ilan etmesi ile yayıncılık yeniden canlanmaya başlasa da Kitap Yılı’ndan umulan verim alınamamıştır.
Kültür işlerinden sorumlu Devlet Bakanı İsmail Arar, 1972 Kasım ayında İkinci Yayın Kongresi’nin toplanacağını duyurmuş ancak kongre yapılamamış ve ileri bir tarihe ertelenmiştir.
Birinci Yayın Kongresi’nde alınan birçok karara rağmen yayıncılığın çok sayıda sorunu birikmiş; yayıncıların dertleri, askeri müdahalelerle, kitap ve yayınevlerini de ciddi sorunlarla yüz yüze getirmiştir. Yayıncılığın sorunlarının görüşülmesi için bir kongreye ihtiyaç vardı. İhtiyaca rağmen İkinci Yayın Kongresi planlanandan üç yıl sonra Ocak 1975’te yapılabildi.
Bu dönemde Meşrutiyet’te kurulmuş yayınevlerinin yanı sıra çok sayıda yeni yayınevi kuruldu. Bunlardan bazıları Türkiye, Yenişark, Varlık, Nebioğlu, ABC, Güven, Arif Balat, İskit yayınevleridir.
2. İKİNCİ TÜRK YAYIN KONGRESİ
Bu kongreyle ilgili olarak kongreye katılmış iki yönetici ve bir katılımcıdan kısa alıntılara yer vermek yerinde olacaktır.
1. Kültür Bakanı Nermin Neftçi kongrenin açış konuşmasında: “Yazarın, yayıncının, dağıtımın çığ gibi büyüyen problemleri, belki de kimi kere birbirleri ile zıtlaşan önemli sorunlar biriktirmiştir. Bunlara topluca eğilmek gerekirken bu yapılamamıştır.”
2. Millî Eğitim Bakanı Prof. Safa Reisoğlu: “Yayın sorununun çözümlenmesi ancak devlet eliyle mümkün olur. Diğer bir deyişle devletin mutlak organizasyonu ortaya çıkmadıkça, olaya müdahale etmedikçe, yayın sorunu bugünkü güçlüklerini uzun süre muhafaza edecektir. Devlet bütün gücüyle yayın sorununa eğilmelidir.”
3. Şevket Rado: “Biz iki gündür burada kitap üzerine konuşuyoruz. Onun bitmez tükenmez dertlerini sayıp döküyoruz. Kitap yazanlar şikâyet ediyor. Kitap yapanlar şikâyet ediyor. Basanlar şikâyet ediyor. Daha çok kitap yazılsın, daha çok kitap okunsun, daha çok kitap basılsın istiyoruz. Ama nasıl olacak bütün bu işler, bir türlü işin içinden çıkamıyoruz. Memlekette 18 milyon okuma yazma bilmeyen var. Vatandaşa okuma yazma öğretmekle de iş bitmiyor. Onu okumaya alıştırmak, ona kitabı sevdirmek, onu okumanın tiryakisi hâline getirmek lazım. Bütün mesele kitabın toplumda henüz gerçek bir ihtiyaç hâline gelmemiş olmasındandır.”
3. KİTAP SEMPOZYUMU (15 Haziran 1981)
Bu sempozyumla ilgili olarak iki küçük alıntı önemine binaen paylaşılacaktır.
1. Tarık Buğra: “Kitap, Türkiye’de önemli bir konu olarak ve meselelerinden hemen hemen hiçbiri çözümlenmemiş olarak günümüze kadar geldi.”
2. Hikmet Dizdaroğlu: “1975’te ikinci yayın şurası toplandı. Yıl 1981, bekliyorum acaba ne oldu? Çok merak ediyorum acaba ne oldu? Şu altı yıllık denemede ne yapıldı? Hiçbir şey... 1975’ten itibaren gençlik sağ-sol diye bölündü. Önceki yıllarda mücadele fikir ve düşünce alanında yapılırdı. İdeolojik okumalar ve bilgilenmeler yapılırdı. 1977’den itibaren kavga başladı. 1980’lere doğru bu kavgalar silahlı çatışmalara döndü. Kitapevleri bombalandı. Kitapçılar kitaptan korkar oldu. 1980 Askeri Darbesi ile aksiyoner, vatansever gençlerde büyük bir kırım yapıldı. 1980’den itibaren devlet, kitabı suç aleti olarak teşhir etti. İnsanlar kütüphanelerini boşalttı. Yayıncı ve kitapçıların üzerine toprak atıldı. Kitap istenmeyen bir meta hâline geldi.”
Bu durgunluk 90’lara kadar sürdü. 90’ların başından itibaren kitap yavaş yavaş yeniden gündeme geldi.
4. ULUSAL YAYIN KONGRESİ (16-19 Aralık 1998)
Kongreye dair sonuç bildirisinin son paragrafı oldukça anlamlı ve düşündürücüdür.
“Sorunların çözümü için temel gerekliliğin çağdaş, sürekli ve tutarlı bir kültür politikası ve bunu yaşama geçirecek irade olduğu hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Böyle bir politikanın yokluğunda gerçekleştirilecek olumlu işler, geçici başarılar sağlayan iyi niyetli çabalar olarak anılacak, ancak bunlar gerçeği dönüştürmeye yetmeyecektir. Böylesine kültürel zenginliğe sahip bir ülkenin, bu anlamda bir kültür politikasının olmaması en hafif deyimiyle ‘acı’dır. Daha da acı olanı ‘çözümün’ basitliğine karşın ‘çözümlemenin inanılmaz güçlüğüdür.’ Güçlüğün aşılması istem ve dileğiyle saygılar sunarız.”
4. Yayın kongresinden çıkarılacak sonucu şöyle özetleyebiliriz. Yayıncılık, başta devlet kurumları olmak üzere bütün taraflarca çok önemli bulunmaktır. Bütün kongrelerde güzel şeyler konuşulmakta doğru tespitler yapılmakta, ileriye doğru yol haritaları çıkarılmakta. Ne var ki bir türlü yol alınamamaktadır.
5. ULUSAL YAYIN KONGRESİ (4-5 Aralık 2009)
İlk defa bir yayın kongresi, sadece devlet tarafından değil, ilgili eğitim kurumları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşlarının da katılımı organize edildi.
Katılımcı Kuruluşlar
Resmi Kurumlar 35 Adet
Sivil Toplum Kuruluşları 34 Adet
Eğitim Kurumları 3 Adet
Edebiyat Fakülteleri 2 Adet
Bilgi ve Belge Yönetim Bölümleri 2 Adet
Mütercim Tercümanlık Bölümleri 1 Adet
Kâğıtla İlgili Kuruluşlar 1 Adet
Telif Ajansları 12 Adet
Toplam: 90 Adet
Bu kongreye yayıncılıkla ilgili 90 adet kurum ve kuruluş katılmıştır. Yine çok güzel bildiriler sunularak problemler tespit edilmiştir. Bu kongrenin diğerlerinden farkı, bütün problemleri karşılamasa da birçok konuda eyleme geçilmeye başlanmasıdır.
SONUÇ
İTO ile yayınevlerinin altı yıl önce başlattığı diyalog gelişerek çok faydalı sonuçlar doğurmaya başladı. Kültür Bakanlığının başlatmış olduğu TEDA projesi ile bugün Türk yayını dünyaya açıldı, ciddi mesafeler kat edildi. Ayrıca Kültür Bakanlığı yayın politikasını değiştirdi. Sanat değeri yüksek, araştırma ve tarihî değeri olan, az sayıda prestij kitabı yayınlamaya başladı. Yine Kültür Bakanlığının uluslararası fuarlara yayın dernekleri ile işbirliği yaparak katılmasını da öngörüyle belirtmemiz gerek. Böylece yıllar sonra Kültür Bakanlığı ile yayıncı dernekleri bir araya gelerek yayın sorunları için çözümler üretmeye başladı. Bu ümit verici gelişmeler sevindirici ama yeterli değil. Millî Eğitim Bakanlığı ders kitabı yayını dışında kültür yayıncılığından çekildi.
Türkiye’nin birinci meselesi okuyan, okuduğunu anlayan, anladığı ile düşünebilen ve düşünebildiği için karar verebilen kişilikli nesiller yetiştirmektir. İşte bu noktada yayıncı, kitapçı devlet işbirliğine ihtiyaç vardır.
Saygın Cumhurbaşkanımız, başta MEB ve Kültür Bakanlığı olmak üzere ilgili devlet kurumları, kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının da atılımı ile 10 yıllık “OKUMA SEFERBELİĞİ” başlatmalı ve kitaplı ev projesi gündeme getirilmelidir.
Dünyanın yeni şartları Türkiye’ye önemli imkânlar sunmaktadır. Ülkemiz Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya ve Afrika’da yayın, matbaacılık ve kitapçılıkta merkez olma şansına sahiptir. Bu durumu fark ederek TEDA ayrı yeni projeler geliştirilmez ise tren kaçabilir.
KAYNAKÇA
1. Birinci TÜRK NEŞRİYAT KONGRESİ -2. bsk- K. bk Aralık 1997.
2. İkinci TÜRK YAYIN KONGRESİ - K. bk - 1987.
3. KÜTÜPHANECİLİĞİMİZ ÜZERİNE GÖRÜŞLER - K. bk - 1987.
4. Kitap Sempozyumu -K. bk- 1987.
5. ULUSAL YAYIN KONGRESİ -K. bk- 1998.
5. TÜRKİYEDE MATBAA BASIN VE YAYIN - A. Kabacalı, Literetür Y. 2000.
6. MEYDANLAROUSSE
7. DERGÂH EDEBİYAT ANSİKLOPEDİSİ
8. KİTAP, Necip Asım Yazıksız, İletişim Yayınları, 1993.
9. 50 Yılda KİTAP, Sami N. Özerdim - Sevinç Mat- 1974.
10. MATBANIN TÜRKİYEYE GELİŞİNİN SOSYAL-PSİKOLOJİK SEBEPLERİ, İsmet Binark, 1976 T. Tarih Kurumu Sempozyumu-Bildiri.
11. TÜRKİYE’NİN SOSYO-POLİTİK ve KÜLTÜREL HAYATINDA BASIN, A. D. Jeltyakov, B. yayın Gn. Md. 1979.
12. ESKİ ÇAĞDA YAZI MALZEMELERİ ve KİTABIN OLUŞUMU, Prof. Dr. Nuran Yıldız, T.T. Kurumu 2000.