Düşünceye ve düşünce adamına hürriyet!
’1998 senesinin sonuna doğru ‘hücre evinde koruması ve silahları ile yakalandı’ğı haberinin üzerinden neredeyse 15 sene geçecek…
‘Türkiye Cumhuriyeti devletini tanımadığı için mahkemelere çıkmadı’ğı haberinin üzerinden de 14 sene…
‘İsyan çıkardığı için yapılan askerî operasyon’ ve ‘kapıya çarptı, burnunu kırdı, kırılan bardak yüzünü kesti’ diye haber yapılan ‘cezaevinde [hem de ikinci defa!] yakalanma’ haberinin üzerinden de 14 sene…
Herkesin şikâyet edegeldiği çok yavaş yürüyen mahkeme süreçlerinin, tersini ispatlarcasına işleyerek hızlı bir yargılama sonucunda verilen ‘idam kararı’nın üzerinden de 11 sene…
‘Delirdi’ğine kanıt olarak gösterilen ‘Zihnimle oynuyorlar, Kemalizmin ideolojisini yazdırmaya çalışıyorlar, bu zihin kontrolüne de telegram deniyor.’ demesinin üzerinden ise hiç geçmedi; 2000′den beri gerek mahkemelerinde, gerek yazdığı onlarca kitabında, gerek haftalık makalelerinde hep bahsetti, bahsediyor…
Her tarafı beton olan bir mezara canlı canlı gömüldü o!
Sesini ne kadar duyurmaya çalışsa da kendisine verilen ‘major depresyon’ raporu sayesinde boğulmaya çalışıldı. Dönem 28 Şubat ve ertesindeki ‘darbe zamanları’ydı. Herkesin kendi başının çaresine düştüğü dönemdi ve sesinin yankı bulmasını bu da engelledi!
Kendisini yargılayan ilk mahkeme başkanı ‘Siyasi baskı vardı.’ dedi. Ardından getirilen başkan ise brifinglerde emir aldığını, hatalı bir karar vermiş olabileceğini söyledi.
Onu ‘öldürme emri’ aldığını 15 sene sonra itiraf edenlerle birlikte kaldığı cezaevinde, bu emri aldığını söyleyenlerin ‘ajan provokatörlüğü’ ile olmadan olmuş gibi gösterilen’isyan’ların varlığı da tescil edildi.
Velhasıl cezaevine atılması katledilmesinin, diri diri gömülmesinin yolu idi.
Pekâlâ niçin?
Bu ‘niçin’ üzerinde düşünmeye hiç gerek yok, cevap o kadar açık: Düşünceleri sebebiyle… Düşüncelerinden dolayı katledilmesi planlanan, uygulamaya konulan, bir kalem adamı, bir mütefekkirdi o! Önemli olan da bu.
Artık en üst seviyede ‘yargılama süreci’ hakkında kuşkular dile getiriliyorsa ortada bir sorun olduğu açıktır. Bu ‘sorun’un bir başka yansıma şekli de bu en üst düzey beyanatlara rağmen, savcıların ve Yargıtay’ın elinde kanuni yetki olmasına rağmen hâlâ kendiliğinden harekete geçmemesi, hadiseyi incelemeye almamasıdır!
Bu ise sadece asker ve mafya ayakları işleme tabi tutulan darbeci kliğin, bir an önce yargıdaki iş birlikçilerinin de işleme tabi tutulmasını önemle ortaya koymaktadır.
Salih Mirzabeyoğlu ve davası, tüm safhaları ile birlikte, bir düşünce adamının, hiçbir delil olmadan parmaklıklar arkasına atılabileceğinin, canlı canlı gömülebileceğinin çok müşahhas bir vesikasıdır.
Basın Yayın Birliği (BYB) olarak;
•bu yargı trajedisine artık bir son verilmesi,
•basında çıkan haberler ve devletin en üst seviyelerinden yapılan beyanatlar dikkate alınarak ilgili adalet mekanizmalarının harekete geçmesi,
•düşüncelerinden dolayı diri diri gömülmüş düşünce adamı
Salih Mirzabeyoğlu’nun özgürlüğüne bir an önce kavuşması,
•darbe atmosferinde görülmüş benzer davaların da yeniden ele alınması gerektiğine inandığımızı kamuoyuna saygılarımızla açıklıyoruz.
BASIN YAYIN BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU