- Emrah Kısakürek’in bir günü nasıl geçiyor
>- Sabah bizim çocuğu servise bindirip işe gidiyorum erkenden. Kahvaltıyı işyerinde yapıyoruz. Basılacak kitaplar ve matbaadaki kitapları kontrol ediyorum. Online sipariş ve maillere hatta çalan telefona bile ben bakıyorum. Fatura kesiyorum, fuarlarda satış yapıyorum... Genel koordinatör böyle bir şey. Aslında yayıncılık böyle bir şey.
- Aynur Ayaz: Dijital kitaplar, fiziksel kitapların yerini alır mı?
- Emrah Kısakürek: Dijital kitap, e-kitap, sesli kitap bir gereklilik. Ama fiziki kitabın tamamen ortadan kalkacağına inanmıyorum. Pek çok ülkede fuar ve etkinliklere katılıyorum. Dünyada da böyle görülüyor. Belki çok uzun bir zaman sonra kağıt-fiziki kitaplar kalkabilir.
- 2023 Vizyonu içinde -Cumhurbaşkanlığının da böyle bir projeksiyonu- tüm kitapların dijitale aktarılması çalışmaları var. Bence Kütüphanelerin bir zenginliği bu. Biz Büyük Doğu’da da bu çalışmalara yatırım yaptık. Tüm eserlerimizin e-kitapları mevcut.
- NFK Vakfı’na dijital olarak ziyaret söz konusu mu? Vakfa erişim için dünyanın pek çok yerinden talep olduğunu biliyoruz.
- Önce bizim bir şeyler yapmamız lazım. Bir portal oluşturmamız lazım. Sadece geçen hafta daha önce ortada olmayan, raflara çıkarmadığımız 200 yeni yazısını Üstadın ortaya çıkardık. Bir çabamız da -online ziyarete açma-olacak.
- Müthiş bir kültürel miras
- Evet
- Dedenizin hangi eserleri daha derin izler bıraktı sizin hayatınızda
- Öncellikle şunu söyleyeyim. İlkokul yıllarımda. Şiirle yeni tanıştığım zamanlarda ‘Aç Kapıyı’ şiirini okumuştum. Üstadın Sultanu-ş Şuara ilan edildiği zamandı. Bu çok etkiledi beni. Çöle İnen Nur yine gözyaşlarıyle okuduğum kitaptır. Dedemin en çabuk tarih kitaplarını okumuştum, tarihe olan ilgimde etkili bunda tabi. Yine ‘Çile ve Sakarya Türküsü’ benim olduğu kadar okuyucularımızdan da çok yoğun iltifat gören eserlerdir. Mesela sırf atlar için yazılmış ‘Ata Senfoni’ kitabı da özel bir yeri olan kitaptır.
- Özel notlarınız var mı Üstadla ilgili
- Ayasofya’nın da açılması paralelinde Üstadın kabrini ziyaret ettim. ‘Açıldı’ dedim. ‘Belki sen görmedin ama biz gördük’ diye duygusallıkla dualar ettim.
- Vefatında 11 yaşındaydım. Babaannemle uyurdum dedemle aynı katta. Kapıyı aç derdi bana önemli biri gelince. Misafirlerini karşılardım. Türkeş sık gelirdi (80 lerden bahsediyordum). Türkeş gelmeden evvel anlardım. Ülkücü gençler gelirdi önce bahçede iki yana dizilirlerdi. ‘Babaanne arkadaşım gelecek. O hep kravatlı gelir ben de kravat takacağım derdim. Türkeş’le ne konuştuğumu sorarlardı. ‘Onunla politika konuştuk’ derdim. Ondan (NFK) bahsederken gözlerim dolar hala. Onun yeri çok ayrı.
- Çocuklarınıza dedenizi anlatırken ilk duygu düşünceleriniz nelerdir.
- Kızım 2 yaşında henüz çok şeyin farkında değil ama. Benim çocukluk fotolarımı görünce dedemle babaannemle, onların fotolarını öpüyor. Demek ki bizim sevgimizi hissediyorlar onlar da.
- Emrah Kısakürek’in bir günü nasıl geçiyor
- Sabah çocuğu (oğlumu) servise bindirip işe gidiyorum erkenden. Mutfağımız var, kahvaltıyı işyerinde yapıyoruz. Yayına hazırlanan kitaplar ve matbaadaki kitapları kontrol ediyorum. Online sipariş ve maillere hatta çalan telefona bile bakıyorum. Fatura kesiyorum, fuarlarda satış yapıyorum… Genel koordinatör böyle bir şey. Aslında yayıncılık böyle bir şey. Bazen paket yapıyorum. Okurlar “ne olur erken çıksın siparişimiz” diye telefon ve mailden talepleri geliyor. O sipariş aksamasın diye çaba sarf ediyorum.
- Tüm dünyayı etkileyen süreçten bahsedelim biraz da.
- Covid den önce İTO ve BYB toplantılarına gidiyordum ve uzun seyahat süreleri oluyordu. Zoom gibi online uygulamalar sayesinde seyahatte geçirdiğimiz süreleri daha verimli toplantılar yaparak kullanıyoruz. Bazen bir günde 6 toplantı yaptığımız oluyor. Online satışlar arttı sizin de bildiğiniz gibi. Bu taleplere göre de iş planımızı yaptık.
- Bizim (yayın dünyasının) iyi çevirmenlere ihtiyacımız var. Bu noktada çağrınız nedir gençlere
- Çok tavsiye edecek konumda değilsem de müşahede ettiğim şeyler var. Bir örnek: yayınevine editörlüğe başvuran gence en son hangi kitabı okuduğunu soruyor yayınevi sahibi arkadaşım. Genç ‘lisedeki falan kitap’ diyor. Edebiyat okumak lazım ve çok okumak lazım her şeyden önce. Çevirmenin hem Türkçe hem ilgili yabancı dilde çok iyi olması lazım. Edebiyat çeşitlerinden bilgili (en az bir dalında) uzman olmalı. Şiirle uğraşmalı mesela. Bir şiir Almanca’ya çevrildi, görüştüğümüz Almanlar çeviriyi beğendiler ama Hristiyan teolojisi açısından bakıldığında kullanılan bir kelime çok ters bir mana içeriyordu. Çeviri yapılacak dil kadar kültürüne de vakıf olmak lazım. (Bir başka boyutu da çevirmenlere gerekli ücretlerin zamanında verilmesi meselesi var. Bu da çevirmenler açısından önemli tabi.) Bazen kitaptaki bir tek kelime için başka bir kitap okumak gerektiğini söyleyebilirim. Biz böyle yetiştirildik.
- Katılımınız için teşekkür ediyorum. Son bir mesajınızla kapatsak programı.
- Okuduğunuzu anlayın ve dünyayı da bu pencereden anlamaya çalışın.